- Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
Öğretmen bir baba ile ev hanımı bir annenin üç çocuğundan en küçüğüyüm. Kahramanmaraş/Elbistanlıyım. 1979 yılının soğuk bir kasım günü dünyaya geldiğimde isim sahibim olan dedem, bir Süreyya geldi ise diğer Süreyya’ya yol göründü demiş. Doğumumdan yaklaşık 2 ay sonra da vefat etmiş. Çocukluğum, 40’lı yaşların başındaki herkes gibi mahalle aralarında top peşinde koşmak ya da misket oynamak gibi düşününce gülümseten anılarla dolu. 10’lu yaşlarımdan sonraki zamanlar abimin üniversite hayatı, ablamın ise evlenip yurt dışına gitmesi ile birleşen ve tek başınalık kavramını tecrübe ettiğim dönemdir. Her zaman sessiz ve dinlemeyi seven bir yapım olmuştur. İyi bir gözlemci, sabırlı bir konuşmacıyımdır. Daima sosyal bilimler yönü ağır basan, edebiyatçı bir ailenin tipik temsilcisiyim diyebilirim. Ortaokul ve lise dönemleri, evin küçük çocuğu olmama evde tek çocuk kalmam gerçeği de eklenen, kendimle konuşmaların yaşandığı sessiz zaman aralıklarıdır diyebilirim. Sınıfta hiç söz almasam da bana dikkat kesilmesinden daima kaçınsam da yaşadığım çevrede fark edilen ve genelde önemsenen bir yapım olması, tuhaf bulduğum durumların başında gelir. Kendindelik ve kendi halindelik beni özetleyen anahtar kelimeler olarak görülebilir. Geriye dönüp baktığımda attığım adımların doğru hamleler olması adına çok fazla temkinli olduğumu görmekteyim. Kendimden tükettiğim, değiştiremediğim ama törpülediğim bu davranış kalıplarını devam ettirdiğim söylenebilir. Babamın hayata hep geniş bir pencereden bakması ve klasik memur disiplini yerine yaşamın her anından keyif çıkarma gayreti ile annemin daha koruyucu ve muhafaza edici dünya dizgisinin karışımıyım aslında. Üniversite de aldığım Felsefe eğitimi ve atama beklenen zor zamanların 4 yıl kadar sürmesi hayatı anlamlandırma mücadelemin mihenk taşlarından bazılarıdır. Rehber öğretmen olarak başladığım meslek hayatımın 2. yılında hayatımı birleştirdiğim eşim ve sonrasında dünyaya gelen iki çocuğum da beni ben yapan ve şekillendiren unsurların başında gelir. Artık yaklaşık 20 senelik bir rehber öğretmen olarak düşünce dünyamda felsefe ile harmanladığım çok fazla done mevcut. Çünkü felsefe tahsilinden sonra hiç bu alanda öğretmenlik yapmasam da Din Felsefesi alanında bitirdiğim lisansüstü eğitim, bundan sonraki yazın dünyası için ilham kaynağı olmakta. Genel olarak hayatıma yön veren ve beni kısaca betimleyen yaşamsal duraklar bunlar diyebilirim.
- Kendinizi ne zaman yazar olarak tanımlamaya başladınız?
Aslında hala bu tanımlamaya yabancı biri gibi baktığımı söylemeliyim. Çünkü yazar olarak görülmek ve bu sıfatla özdeşleşmek okurlardan aldığınız geri dönüşlerle pekişecek bir payedir diye düşünüyorum. Zira kitabım çıkalı henüz 4 ay oldu ve bu süreçte maalesef benimde bizzat yaşadığım bir deprem felaketi ile karşı karşıya kaldık. Ama şunu ifade etmek gerekir ki çocuk yaşlarda özellikle şiir ve küçük denemelerin mirası olarak görebilirim şimdiki çalışmalarımı. Ne zaman kitabım okur tarafından karşılık bulur, eleştirilir, değerlendirilir ve daha geniş kitlelere ulaşırsa ben de kendimi bir yazar olarak tanımlamaya başlarım diye düşünüyorum. Şimdilik aile ve arkadaş çevremle sınırlı olan geri dönüşlerin tanınırlık ve bilinirlik seviyesi ile eş zamanlı olarak artacağını düşünüyorum.
- Türkiye’de ve dünyada en beğendiğiniz yazar / yazarlar kimler?
Beğendiğim yazar değerlendirmesi için mahcup olacağım bir durumla karşılaşmak istemem. Bu anlamda bu mukayeseyi yapmak şu an için yazın dünyasındaki tüm emekçilere haksızlık olur diye düşünüyorum. Beğenilen kavramının karşısına beğenilmeyen kavramı konulduğu sürece benim bu konuya vereceğim cevabı, okuduğumda daha fazla keyif aldığım yazar olarak revize etmem gerekir. Aslında ilkokul dönemini hayatı anlama ve bilişsel beceriler konusunda somut işlemler dönemi olarak görür isek ortaokul da hatırladığım ve okuduğum da büyük keyif aldığım kitap olarak Namık Kemal’in İntibah’ını hatırlıyorum. Lise yıllarında Rus edebiyatı ve Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sı bende derin etkiler bırakmıştır. Yine lise döneminde tanıştığım Necip Fazıl klasikleri bende, yalnızca kitap okuma kültürü kazandırmamış, felsefi düşünme yetilerimi de geliştirmiştir. Üniversite yıllarından itibaren roman tarzı yerine felsefe ve düşünce kitapları, okuma arşivim için geniş bir yazın aralığını temsil etmektedir. Ama bu soru için son söz olarak şunu söylemeliyim beni heyecanlandıran her şeyi okuyabilirim. Antonio GRAMSCİ ile başlayıp Muhammed İKBAL ile günü tamamlayabilirim. Server TANİLLİ’den de bir şeyler öğrenirim, Ziya GÖKALP ile de yeni bir serüvene başlayabilirim. Klasik felsefe tarihi içerisinde tüm filozofları hayranlıkla takip ettiğimi özellikle belirtmeliyim.
- İlk kitabınızı bastırmayı ne zaman düşündünüz?
Aslında şu an yayınlanan kitabım bana ait olan ilk eserim diyebilirim. Mesleğimin gereklerine uygun olarak komisyon olarak basılmış kitaplarım bulunsa da tek yazarlı kitabım olan ÖTEKİ, kendimden bir parça olan ilk çalışma olarak görülmelidir. Bu kitabı kaleme aldığım sene 2002 yılıdır. Üniversiteden mezun olmuş ama atanamamış bir öğretmen adayı olarak yaklaşık bir ay gibi bir sürede tamamladığım bir çalışmaydı. Çalışmayı birkaç akademisyen görse de zihnimin tozlu raflarında ve kendi mahremiyetinde 20 yıl geçirdi. Belki o yıllarda bu tür yayın çalışmaları hakkında acemi bir dönemimdi diyebilirim. 2022 senesinde artık ne bekliyorum diyerek harekete geçtim. Disk ortamında muhafaza edilen bu eserin tüm redakte çalışmalarını kendim yaparak Ritim Sanat Yayınları ile buluşturdum. Bu anlamda her zaman yanımda olan Ritim Sanat Yayınlarına özel bir parantez açarak teşekkürlerimi sunmak isterim.
- Ne tür okuyucu kitlesine hitap ediyorsunuz?
Aslında kitabımın bir roman çalışması olması kadar felsefi karakterde bir betimleme ve tahlil çalışması olduğunu söylemeliyim. Ama bu konuda şu dengeyi çok hassas bir şekilde kurduğumu da görmekteyim. Yani içerisinde hasret, aşk ve toplumsal değerleri bulmak isteyen bir roman okuruna da hitap ediyorum. Felsefe ve psikoloji ile ilgilenen ve bu alandan esintiler bulmak isteyen okurlara da uzak değilim diye düşünüyorum. Roman tadında ve sürükleyici bir maceranın, düşünce dünyamızda farklı sorgulamalara neden olan felsefi satır aralıklarına da hazırlıklı olmalıyız.
- Kitabınızın teması nedir?
90’lı yılların toplumsal gerçekleri doğrultusunda hayata tutunma mücadelesi veren bir gencin, biraz sıra dışı, biraz alışık olmadığımız kısa hayat hikâyesi anlatılmaktadır. Aslında karakterleri zihnimizde canlandırdığımızda çevremizdeki insanlar hemen aklımıza gelecektir. Kahramanımızın felsefi bir düşünceden etkilenmesi, hayatın olağan durumları arasında yaşadığı sıkışmışlıkları yeniden yorumlamasına neden olmuştur. Artık içerisinde bulunduğu dünyayı ve kendini sorgulamaya başlamış ve bir yaşamsal anlam arayışına girmiştir diyebiliriz.
- İlham kaynağınız nedir?
Bu soru aslında, içerisinde birçok farklı cevabın verilebileceği komplike bir duruma karşılık geliyor. Çünkü kitabı kaleme aldığım yirmili yaşların başında felsefeden yeni mezun ve idealist bir felsefeci olarak bu alana dair bir şeyler üretmek istiyorsunuz. Aldığım eğitim eserin ilham kaynağıdır diyebiliriz. Ama çalışmayı yazmaya başladıktan itibaren o güne dair hayatı anlama biçiminiz, yaşadığınız coğrafya ve toplumsal kimliğiniz sizden de izler bırakmanıza neden olabiliyor. Elbette eseri bir kurgu olarak zihninizde yaşatmaya başlıyorsunuz ama karakterlere hayat vermeye başladığınızda başka bir kültürü yansıtamazsınız. Kendi bildiğiniz, gözlemlediğiniz ve yaşadığınız coğrafyadan kesitler yansıtmak durumundasınız.
- Okurlar eserinize nereden ulaşabilir?
Şimdiye kadar ki yazdıklarım içerisinde hiç zorlanmadığım bu soru, en rahat cevap verdiğim bölüm oldu. Şunu ifade etmeliyim ki anlaşma yaptığımız yayınevim benim en büyük destekçim ve bu imkânı bana sağlayan yayıncı kurumum. Bu yüzden Ritim Sanat Yayınları’na çok büyük bir teşekkürü yinelemem gerekir. Bu anlamda kitabıma Ritim Sanat Yayınları’nın web sitesi üzerinden ulaşılabileceğini öncelikle belirtmek isterim. Ama yine en büyük destekçim ve yayınevim Ritim Sanat Yayınları ile olan sözleşmemiz neticesinde, kitabımın Trendyol, D&R ve İdefix gibi satış platformlarından da temin edilebileceğini hatırlatmak isterim.
Benden sâdır olan ama kendinde mukîm ÖTEKİ’nin bahtı açık olsun. Herkese iyi okumalar dilerim.
Mehmet Süreyya KÜÇÜK / Rehberlik Öğretmeni