Copyright © 2024 Tüm hakları saklıdır. News Tanıtım

Yükseliş Haber – Yukselishaber.com

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Trabzonsporlu futbolcu Orhan KAYNAK

Trabzonsporlu futbolcu Orhan KAYNAK

admin admin - - 12 dk okuma süresi
12 0

Trabzonsporlu futbolcu Orhan KAYNAK

Trabzonspor’da sadece iki sezon oynamasına

rağmen tüm kariyeri boyunca bu lakapla anılan

Orhan Kaynak, her ne kadar “Küçük Orhan”

olarak bilinse de Trabzonspor’da unutulmayacak

kadar büyük işlere imza attı. Kaynak, Trabzonspor’un

takımda âdeta köklü değişikliklere

gidildiği sezonda kadrosuna dâhil edilen 15

futbolcudan birisi olan ancak bu oyunculardan

takımda kalan 4-5 kişiden birisi oldu. Orhan

Kaynak, forvet mevkisinde golcülüğünün yanında

asıl rakip takımın defansını dağıtıcı özelliklere sahip olduğu için

oynadığı her takımda başarılı performans ortaya koyunca da sezon sonlarında

transfer listelerinin başında bulundu.

Kaynak, Trabzonspor’un 1994-1995 sezonunda UEFA Kupası 2.

Tur’da İngiliz ekibi Aston Villa ile yaptığı iki maçta da gol atarak turu getiren

isim oldu bir anlamda.

Özellikle rövanş maçında attığı o muhteşem gol, Öztürk Pekin’in anlatımıyla

bütün Türk futbolseverlerin hafızalarına kazındı. Tarihî bir zafere

imza atan Trabzonspor’la birlikte Orhan Kaynak her iki maçta attığı

iki golle adını tarihe altın harflerle yazdırmayı başarmış bir isim…

Sayın Kaynak, Trabzonspor’la yolunuz nasıl kesişti?

Samsunspor’la 2. Lig’deydik. Orada şampiyonluk yaşayınca dikkatleri

çekmiştik açıkçası…

O dönem Trabzonspor haberlerde boy gösteriyor, bir değişim yaşıyordu. 1993-1994 senesinde

ikinci liglerden 15-16’ya yakın transferle yeni bir yapılanmaya gitmişlerdi.

O futbolculardan birisi de bendim…

Osman Özköylü, Tolunay Kafkas, Cengiz Atilla… Bunlar da bir yıl

sonunda takımın 11’ine monte olan isimler… Bence bu çok doğru bir

projeydi. Bir projenin nasıl olması gerektiğini sorarsanız “Trabzonspor’un

1993-1994 sezonundaki gelişimini takip etmek lazım.” derim.

İlk sene, alınan oyunculardan verim alınamayanlar gönderildi, verim

alınanlar kaldı ve takıma monte edildi. 1995-1996’da şampiyonluğa oynayıp

2. olduk. Trabzonspor’un Fenerbahçe ile çekiştiği seneydi… Ben

Beşiktaş’a gittikten sonra da devam etmesi gereken bir yapıydı ancak

şampiyon olamadı diye bozduktan sonra yeniden bir yapılanmaya gittiler.

Bunlar hep külfet, maliyet ve en az bir 5 sene geriye atılmasına sebep

oluyor.

Trabzonspor biraz da dönem dönem bu iyi kadroyu yakaladı. Ancak

asıl sorun, şampiyon olmadan kadronun dağıtılmasıydı. Şampiyon olacağım

demeyle değil, doğru projeyle şampiyon olunuyor. Oyuncu portföyünü

yakaladığınız zaman o oyuncu portföyünde ısrar etmek gerekiyor,

en azından şampiyon oluncaya kadar.

Trabzonspor’a gelirken hayalleriniz ve beklentiniz neydi?

Benim hayalim ve beklentim öncelikle kariyerimdi. Rakamsal olarak

Trabzonspor’dan daha iyi teklifler de aldım.

Trabzonspor, 22-23 yaşımda kariyer yapabileceğim ve benim tarzıma

göre çok uygun bir yerdi. Doğal olarak da burada evlendim, eşim Trabzonlu.

Dolayısıyla karakterime, futbol hayatıma ve kişisel hayatıma uygun

bir yer olduğu için bunu eşimle ve kariyerimle taçlandırdım. Trabzonspor’a

da oldukça fazla faydam oldu. Oynarken de giderken de Trabzonspor’a

kazandırdım.

Avni Aker sizin için ne anlam ifade ediyor?

Avni Aker bizim oynadığımız dönemde üstü kapalı değildi. Hatırladığım

kadarıyla açıkken oynamıştım. Avni Aker’in tribünlerinde ateşli taraftarlar,

yanan meşaleler…

Tribünleri hep yangın hâlinde görürdüm! Hatırladığım ilk şeyler bunlar.

Taraftarlar her maçta onu bize yaşatıyorlardı. Biz de sahada gösterimizi

sunuyorduk. Hakikaten güzel şeyler oluyordu. Hattâ 3-0 yendiğimiz maçtan

sonra bile, “Niye bu kadar az attınız?” diye tepkiler oluyordu!

Benim oynadığım dönemde Avni Aker’de hep başarımız vardı. Sadece

Trabzonspor taraftarını değil, Trabzon dışında yaşayan tarafsız insanları

da mutlu ediyorduk. Çünkü oynadığımız futbol müthişti.

Avni Aker’in bordo-maviyle bütünleşmesini hatırlıyorum. Aston Villa

maçının sonrasında iğne atsan yere düşmez derler ya… O kadar kalabalıktı

soyunma odası. Herkes birbirine sarılmış, kenetlenmişti. Sayın Bakan’ımız

Faruk Özak’ın bir sözü vardı: “Sevincimizi paylaşıp çoğaltacağız, üzüntülerimizi

de paylaşıp azaltacağız.”

O zaman da Trabzonspor’da ekonomik sorunlarla boğuşulurdu ama

hiç kimse parayı düşünmezdi. Futbol oynamaktan başka bir şey düşünmüyorduk.

Bütün oyuncu grubu böyleydi.

Aston Villa maçına gelelim…

Sağ olsun Trabzonspor

bana çok şeyler

kattı. Aston Villa

maçı… O günü yaşayan,

hatırlayan herkes

bilir. Türkiye’nin her

yerinde o gün her

zaman konuşuluyor,

unutturulmuyoruz.

Her kesimde hatırlanıyoruz.

İngilizleri o dönemde

hiç kimse yeAvni

Aker Anıları

78

nememiş, eleyememişti. Türkiye’nin de başarısı yoktu. Ligde kötü gidiyorduk.

O sene belki UEFA Kupası’nı alma şansımız vardı. Arçil ve Şota gelmişti

ancak oynayamamıştı. Cezalı oyuncularımız da vardı. Eğer yönetim

Avrupa Kupası’nda oynayabilecek iki transfer yapabilseydi biz belki de

UEFA Kupası’nı alabilirdik. Hattâ Galatasaray’dan 8 sene önce alabilirdik.

Trabzonspor kendi imkânlarıyla devam ediyordu. Uzun zaman Faruk

Özak’la, rahmetli Kenan İskender’le… Hep kulübü düşünüyorlardı, kulüpçü

insanlardı. Hattâ hiç unutmuyorum, Faruk Özak bir gün tebeşiri eline

alıp kara tahtanın önüne geçti ve “Arkadaşlar bizim paramız yok. Şu zamanda

şu kadar para gelecek.” dedi. 6 ay sonraya alacağımız parayı söyledi,

kimse de itiraz etmedi ve herkes yine aynı futbolunu oynadı. Şimdi

futbolcunun parası ödenmeyip 2 saat geciktiğinde hemen faizine bindiriyor

ya da şikâyet ediyor. Biz 3 ya da 6 ayda bir para alıyorduk.

O dönem sadece Aston Villa’ya değil tabii… Avrupa kupaları, Türkiye

Kupası… 25 gol attım. O zaman Arçil, Şota, Hami, Büyük Orhan… 5 tane

çok önemli forvetin içinde ben devamlı şans buldum. Aslında oynadığım

futbolla şansımı kendim oluşturdum.

Avni Aker’de anılarınız vardır…

Aston Villa maçının arasında bir Fenerbahçe

maçı oynadık ve kazandık. O

golü de ben attım. Ama bu sanki kimsenin

umurunda değildi! Aston Villa gibi büyük

bir maç vardı ve Fenerbahçe maçını kimse

hatırlamıyordu.

O maçta Hamdi sağdan ortaladı -77.

dakikaydı- ben de kafayla vurdum. O sırada

dışarıda tedavi edilen bir futbolcunun

ardından bizim masör çantayı topluyordu.

Benim attığım gole karşı o da zıplıyor,

zıplarken de ben onun altından geçiyorum.

Öyle bir fotoğraf da oldu. Ve yılın da

fotoğrafı olmuştu.

Bir de Samsunspor’dayken Hamdi’nin

Barcelona’ya attığı golün hikâyesi

var. O zaman ben, “Allah’ım şimdi ne

kadar mutludur. Barcelona’ya gol attı. 1-0

kazanıyor, o futbolcunun yerinde olmak

isterdim.” demiştim. İki yıl sonra ben geldim

ve Aston Villa’ya gol attım. O golden

sonra ellerimi havaya kaldırıp “Allah’ım

sana çok şükürler olsun, bugünü bana gösterdin.”

diye dua ettim. Kimse de bana

bunu sormamıştı. Hamdi’ye imrendim, iki

yıl sonra aynı sevinci yaşadım.

Golü attıktan sonra inanılmaz mutlu olmuştum. Üstün oynadığımız bir

maçtı. Biz Aston Villa’yı aslında gözümüzde büyütmüştük. Sahada oynadığımız

futbol denk, hattâ kendi kıymetimizi bilememişiz. O ayarda güçlü bir

takımmışız. Maçın öncesinde hep çalıştığımız pozisyonlardı. Şenol Güneş’le

her pozisyonu çalışırdık. Turgay Semercioğlu ile maçlardan sonra

hep orta çalışırdık. Trabzonspor’a gelinceye kadar kafa golüm yoktu. Trabzonspor’da

ben çalışa çalışa kafa vurmasını öğrendim! Turgay Semercioğlu’nun

ortalarına kafa vura vura öğrendim.

Maçtan sonraki lig maçında o gün Şota geldiğinde onunla konuşuyorduk.

“Yahu ben buradan buraya nasıl zıplamışım?” dedim. Ölçtük, aşağı

yukarı 7 metre zıplamışım. Koşarak gelip zıpladığımla düştüğüm yer arasında

en az 6-7 metre var. Ben bu kadar nasıl zıplamışım diye şaşırdık.

Ogün ve Şota ile Aston Villa maçının istişaresini yaptık. O andaki

içsel motivasyon, ekstra enerji, maçın içerisinde yaşadığımız ekstra güç olmasa

bunları yapamazdık. İnanç ve ekstra motivasyon vardı. Oradaki

maçta da maçın son dakikası oynanıyor. Her dakika onlar pozisyona giriyor

ancak atamıyorlar. Biz de büyük bir mücadele veriyoruz.

Maçtan sonra oda arkadaşım Cengiz Atilla, “Orhan tam sahanın ortasındaydın,

topa vurdun öyle bir yere gitti ki iki çatalın arasına… Mükemmel

gol.” diyor. “Ya Cengiz ne orta sahası, kornerden gelen topa ilk kafayı

sen vuruyorsun. Kaçavara çeliyor, ondan dönüyor ben vuruyorum ve gol

oluyor.” diyorum. Öyle bir motive oluyor ki sahanın neresinde olduğunu

unutmuş. Hakikaten attığım gol öyle bir zamanda geldi ki… Orada maçtan

sonraki sevinçler, sahaya atlayan Türkler… Büyük olaydı. Trabzonspor

zaten bir efsaneydi, biz de o efsaneye bir taş ekledik.

Aston Villa ile burada oynadığımız maçı Öztürk Pekin anlatmıştı. Öztürk

Pekin’le 4-5 yıl sonra Kocaeli’ndeyken karşılaştığımızda bana, “Çok

teşekkür ederim. Spiker için o maçın anlatılmasında, öncesini söylemek ve

sonrasında olmak çok önemli. Gol attın ya o benim için çok önemliydi.”

dedi. Aramızda bayağı bir konuşmuştuk o konuyu.

Avni Aker deyince sizde ne gibi bir his uyanıyor?

Başlangıçta hep ateşli taraftarların içinde bulunduğu bir yer olarak

kaldı hafızamızda. Bizim için orası bir mutluluk dağı gibiydi. Rakipler de

mutlaka “cehennem çukuru” olarak görüyordu.

1987-1988’de Adanaspor’la da gelmiştim. Buraya fark yememek için

gelirdik! Gol yemez ya da puan alırsak şampiyon olmuş gibi ayrılırdık Avni

Aker’den!..

Avni Aker, Trabzon’un markasıydı. Avni Aker’in gücü Trabzonspor’dan

geliyor. Efsanelerle başarılı bir takım kurulmuş. Biz de efsanelerin

sayesinde Trabzonspor’da başarılı insanlar olarak addediliyoruz.

Sayın Kaynak teşekkür ederiz.

Ben teşekkür ederim.

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir