Trabzonsporlu futbolcu Orhan KAYNAK
Trabzonspor’da sadece iki sezon oynamasına
rağmen tüm kariyeri boyunca bu lakapla anılan
Orhan Kaynak, her ne kadar “Küçük Orhan”
olarak bilinse de Trabzonspor’da unutulmayacak
kadar büyük işlere imza attı. Kaynak, Trabzonspor’un
takımda âdeta köklü değişikliklere
gidildiği sezonda kadrosuna dâhil edilen 15
futbolcudan birisi olan ancak bu oyunculardan
takımda kalan 4-5 kişiden birisi oldu. Orhan
Kaynak, forvet mevkisinde golcülüğünün yanında
asıl rakip takımın defansını dağıtıcı özelliklere sahip olduğu için
oynadığı her takımda başarılı performans ortaya koyunca da sezon sonlarında
transfer listelerinin başında bulundu.
Kaynak, Trabzonspor’un 1994-1995 sezonunda UEFA Kupası 2.
Tur’da İngiliz ekibi Aston Villa ile yaptığı iki maçta da gol atarak turu getiren
isim oldu bir anlamda.
Özellikle rövanş maçında attığı o muhteşem gol, Öztürk Pekin’in anlatımıyla
bütün Türk futbolseverlerin hafızalarına kazındı. Tarihî bir zafere
imza atan Trabzonspor’la birlikte Orhan Kaynak her iki maçta attığı
iki golle adını tarihe altın harflerle yazdırmayı başarmış bir isim…
Sayın Kaynak, Trabzonspor’la yolunuz nasıl kesişti?
Samsunspor’la 2. Lig’deydik. Orada şampiyonluk yaşayınca dikkatleri
çekmiştik açıkçası…
O dönem Trabzonspor haberlerde boy gösteriyor, bir değişim yaşıyordu. 1993-1994 senesinde
ikinci liglerden 15-16’ya yakın transferle yeni bir yapılanmaya gitmişlerdi.
O futbolculardan birisi de bendim…
Osman Özköylü, Tolunay Kafkas, Cengiz Atilla… Bunlar da bir yıl
sonunda takımın 11’ine monte olan isimler… Bence bu çok doğru bir
projeydi. Bir projenin nasıl olması gerektiğini sorarsanız “Trabzonspor’un
1993-1994 sezonundaki gelişimini takip etmek lazım.” derim.
İlk sene, alınan oyunculardan verim alınamayanlar gönderildi, verim
alınanlar kaldı ve takıma monte edildi. 1995-1996’da şampiyonluğa oynayıp
2. olduk. Trabzonspor’un Fenerbahçe ile çekiştiği seneydi… Ben
Beşiktaş’a gittikten sonra da devam etmesi gereken bir yapıydı ancak
şampiyon olamadı diye bozduktan sonra yeniden bir yapılanmaya gittiler.
Bunlar hep külfet, maliyet ve en az bir 5 sene geriye atılmasına sebep
oluyor.
Trabzonspor biraz da dönem dönem bu iyi kadroyu yakaladı. Ancak
asıl sorun, şampiyon olmadan kadronun dağıtılmasıydı. Şampiyon olacağım
demeyle değil, doğru projeyle şampiyon olunuyor. Oyuncu portföyünü
yakaladığınız zaman o oyuncu portföyünde ısrar etmek gerekiyor,
en azından şampiyon oluncaya kadar.
Trabzonspor’a gelirken hayalleriniz ve beklentiniz neydi?
Benim hayalim ve beklentim öncelikle kariyerimdi. Rakamsal olarak
Trabzonspor’dan daha iyi teklifler de aldım.
Trabzonspor, 22-23 yaşımda kariyer yapabileceğim ve benim tarzıma
göre çok uygun bir yerdi. Doğal olarak da burada evlendim, eşim Trabzonlu.
Dolayısıyla karakterime, futbol hayatıma ve kişisel hayatıma uygun
bir yer olduğu için bunu eşimle ve kariyerimle taçlandırdım. Trabzonspor’a
da oldukça fazla faydam oldu. Oynarken de giderken de Trabzonspor’a
kazandırdım.
Avni Aker sizin için ne anlam ifade ediyor?
Avni Aker bizim oynadığımız dönemde üstü kapalı değildi. Hatırladığım
kadarıyla açıkken oynamıştım. Avni Aker’in tribünlerinde ateşli taraftarlar,
yanan meşaleler…
Tribünleri hep yangın hâlinde görürdüm! Hatırladığım ilk şeyler bunlar.
Taraftarlar her maçta onu bize yaşatıyorlardı. Biz de sahada gösterimizi
sunuyorduk. Hakikaten güzel şeyler oluyordu. Hattâ 3-0 yendiğimiz maçtan
sonra bile, “Niye bu kadar az attınız?” diye tepkiler oluyordu!
Benim oynadığım dönemde Avni Aker’de hep başarımız vardı. Sadece
Trabzonspor taraftarını değil, Trabzon dışında yaşayan tarafsız insanları
da mutlu ediyorduk. Çünkü oynadığımız futbol müthişti.
Avni Aker’in bordo-maviyle bütünleşmesini hatırlıyorum. Aston Villa
maçının sonrasında iğne atsan yere düşmez derler ya… O kadar kalabalıktı
soyunma odası. Herkes birbirine sarılmış, kenetlenmişti. Sayın Bakan’ımız
Faruk Özak’ın bir sözü vardı: “Sevincimizi paylaşıp çoğaltacağız, üzüntülerimizi
de paylaşıp azaltacağız.”
O zaman da Trabzonspor’da ekonomik sorunlarla boğuşulurdu ama
hiç kimse parayı düşünmezdi. Futbol oynamaktan başka bir şey düşünmüyorduk.
Bütün oyuncu grubu böyleydi.
Aston Villa maçına gelelim…
Sağ olsun Trabzonspor
bana çok şeyler
kattı. Aston Villa
maçı… O günü yaşayan,
hatırlayan herkes
bilir. Türkiye’nin her
yerinde o gün her
zaman konuşuluyor,
unutturulmuyoruz.
Her kesimde hatırlanıyoruz.
İngilizleri o dönemde
hiç kimse yeAvni
Aker Anıları
78
nememiş, eleyememişti. Türkiye’nin de başarısı yoktu. Ligde kötü gidiyorduk.
O sene belki UEFA Kupası’nı alma şansımız vardı. Arçil ve Şota gelmişti
ancak oynayamamıştı. Cezalı oyuncularımız da vardı. Eğer yönetim
Avrupa Kupası’nda oynayabilecek iki transfer yapabilseydi biz belki de
UEFA Kupası’nı alabilirdik. Hattâ Galatasaray’dan 8 sene önce alabilirdik.
Trabzonspor kendi imkânlarıyla devam ediyordu. Uzun zaman Faruk
Özak’la, rahmetli Kenan İskender’le… Hep kulübü düşünüyorlardı, kulüpçü
insanlardı. Hattâ hiç unutmuyorum, Faruk Özak bir gün tebeşiri eline
alıp kara tahtanın önüne geçti ve “Arkadaşlar bizim paramız yok. Şu zamanda
şu kadar para gelecek.” dedi. 6 ay sonraya alacağımız parayı söyledi,
kimse de itiraz etmedi ve herkes yine aynı futbolunu oynadı. Şimdi
futbolcunun parası ödenmeyip 2 saat geciktiğinde hemen faizine bindiriyor
ya da şikâyet ediyor. Biz 3 ya da 6 ayda bir para alıyorduk.
O dönem sadece Aston Villa’ya değil tabii… Avrupa kupaları, Türkiye
Kupası… 25 gol attım. O zaman Arçil, Şota, Hami, Büyük Orhan… 5 tane
çok önemli forvetin içinde ben devamlı şans buldum. Aslında oynadığım
futbolla şansımı kendim oluşturdum.
Avni Aker’de anılarınız vardır…
Aston Villa maçının arasında bir Fenerbahçe
maçı oynadık ve kazandık. O
golü de ben attım. Ama bu sanki kimsenin
umurunda değildi! Aston Villa gibi büyük
bir maç vardı ve Fenerbahçe maçını kimse
hatırlamıyordu.
O maçta Hamdi sağdan ortaladı -77.
dakikaydı- ben de kafayla vurdum. O sırada
dışarıda tedavi edilen bir futbolcunun
ardından bizim masör çantayı topluyordu.
Benim attığım gole karşı o da zıplıyor,
zıplarken de ben onun altından geçiyorum.
Öyle bir fotoğraf da oldu. Ve yılın da
fotoğrafı olmuştu.
Bir de Samsunspor’dayken Hamdi’nin
Barcelona’ya attığı golün hikâyesi
var. O zaman ben, “Allah’ım şimdi ne
kadar mutludur. Barcelona’ya gol attı. 1-0
kazanıyor, o futbolcunun yerinde olmak
isterdim.” demiştim. İki yıl sonra ben geldim
ve Aston Villa’ya gol attım. O golden
sonra ellerimi havaya kaldırıp “Allah’ım
sana çok şükürler olsun, bugünü bana gösterdin.”
diye dua ettim. Kimse de bana
bunu sormamıştı. Hamdi’ye imrendim, iki
yıl sonra aynı sevinci yaşadım.
Golü attıktan sonra inanılmaz mutlu olmuştum. Üstün oynadığımız bir
maçtı. Biz Aston Villa’yı aslında gözümüzde büyütmüştük. Sahada oynadığımız
futbol denk, hattâ kendi kıymetimizi bilememişiz. O ayarda güçlü bir
takımmışız. Maçın öncesinde hep çalıştığımız pozisyonlardı. Şenol Güneş’le
her pozisyonu çalışırdık. Turgay Semercioğlu ile maçlardan sonra
hep orta çalışırdık. Trabzonspor’a gelinceye kadar kafa golüm yoktu. Trabzonspor’da
ben çalışa çalışa kafa vurmasını öğrendim! Turgay Semercioğlu’nun
ortalarına kafa vura vura öğrendim.
Maçtan sonraki lig maçında o gün Şota geldiğinde onunla konuşuyorduk.
“Yahu ben buradan buraya nasıl zıplamışım?” dedim. Ölçtük, aşağı
yukarı 7 metre zıplamışım. Koşarak gelip zıpladığımla düştüğüm yer arasında
en az 6-7 metre var. Ben bu kadar nasıl zıplamışım diye şaşırdık.
Ogün ve Şota ile Aston Villa maçının istişaresini yaptık. O andaki
içsel motivasyon, ekstra enerji, maçın içerisinde yaşadığımız ekstra güç olmasa
bunları yapamazdık. İnanç ve ekstra motivasyon vardı. Oradaki
maçta da maçın son dakikası oynanıyor. Her dakika onlar pozisyona giriyor
ancak atamıyorlar. Biz de büyük bir mücadele veriyoruz.
Maçtan sonra oda arkadaşım Cengiz Atilla, “Orhan tam sahanın ortasındaydın,
topa vurdun öyle bir yere gitti ki iki çatalın arasına… Mükemmel
gol.” diyor. “Ya Cengiz ne orta sahası, kornerden gelen topa ilk kafayı
sen vuruyorsun. Kaçavara çeliyor, ondan dönüyor ben vuruyorum ve gol
oluyor.” diyorum. Öyle bir motive oluyor ki sahanın neresinde olduğunu
unutmuş. Hakikaten attığım gol öyle bir zamanda geldi ki… Orada maçtan
sonraki sevinçler, sahaya atlayan Türkler… Büyük olaydı. Trabzonspor
zaten bir efsaneydi, biz de o efsaneye bir taş ekledik.
Aston Villa ile burada oynadığımız maçı Öztürk Pekin anlatmıştı. Öztürk
Pekin’le 4-5 yıl sonra Kocaeli’ndeyken karşılaştığımızda bana, “Çok
teşekkür ederim. Spiker için o maçın anlatılmasında, öncesini söylemek ve
sonrasında olmak çok önemli. Gol attın ya o benim için çok önemliydi.”
dedi. Aramızda bayağı bir konuşmuştuk o konuyu.
Avni Aker deyince sizde ne gibi bir his uyanıyor?
Başlangıçta hep ateşli taraftarların içinde bulunduğu bir yer olarak
kaldı hafızamızda. Bizim için orası bir mutluluk dağı gibiydi. Rakipler de
mutlaka “cehennem çukuru” olarak görüyordu.
1987-1988’de Adanaspor’la da gelmiştim. Buraya fark yememek için
gelirdik! Gol yemez ya da puan alırsak şampiyon olmuş gibi ayrılırdık Avni
Aker’den!..
Avni Aker, Trabzon’un markasıydı. Avni Aker’in gücü Trabzonspor’dan
geliyor. Efsanelerle başarılı bir takım kurulmuş. Biz de efsanelerin
sayesinde Trabzonspor’da başarılı insanlar olarak addediliyoruz.
Sayın Kaynak teşekkür ederiz.
Ben teşekkür ederim.